Özcan Özgür

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün için kimse “Çevre düşmanı” veya “Çevre hassasiyetinden yoksun” diyemez.

Her ne kadar Evsel Atık Arıtma Tesisini Düğerek Çayırı ve Karabağlar Yaylası kıyısında kurmuş ve tesisin sıvı atığını aynı bölgedeki “sızdırmalı kum ocaklarından” kalan derin çukurlarına deşarj etmiş ve Karabağlar Yaylası‘na çelik ve beton girişine ses etmemiş olsa da aynı zamanda bir tıp doktoru olarak insan ve çevre sağlığına duyarlıdır.

Bunu her ne kadar Menteşe’nin Deştin/Bayır Mahallelerinde kurulmakta olan çimento fabrikasında göstermemiş olsa da Yatağan’da gösterdi.

Yatağan Termik Santralı bünyesindeki maden alanlarına, ÇED raporu süreci işletilmeden, yeraltı ocağı için ruhsat verildiği ortaya çıkarken, Muğla Büyükşehir Belediyesi bu çalışmadan dolayı yaklaşık 300 bin vatandaşın içme suyu kaynağının kirleneceği gerekçesiyle ruhsatın iptali için dava açtı…

Farkında mısınız bilmiyorum, solcu/sosyalistler senelerdir Yatağan‘da ve bugünlerde Milas/Akbelen‘de ikilemde kalmışlardır. Ben de devrimci gelenekten gelme bir sosyal demokrat gazeteci olarak çok sıcak yaşayanlardan, hep arada kalanlardan oldum…

Yatağan merkezli olarak bölgede senelerdir iki ayrı mücadele yan yana yürür; Termik Santrallere ve fosil yakıtlara karşı ve birde termik santralların özelleştirmesine karşı…

O yıllarda sırasıyla Yeni Muğla, (Muğla Belediyesi’nde Basın Danışmanlığı) Muğla ve Hamle Gazetelerinde çalışırken Cumhuriyet Gazetesi‘nin de Muğla Temsilciliğini yapıyordum. Yereldeki gazetelerde santralların özelleştirmesine karşı “ulusalcı, anti emperyalist anlayış” içinde Tes-İş ve Maden-İş Sendikası üyesi işçilerin yanında yer alan; çevrecilerin “Santrallar kapansın” sloganı altında Muğla’da insan ve çevre sağlığının korunması için verilen mücadelelere destek veren yazılar yazarken, Cumhuriyet Gazetesi‘nde de ‘her iki cepheden‘ haberlerim yer buluyordu…

Senelerce her iki cepheden yazılar yazıp, haberler yaparken kendi kendime hep “İkiyüzlülük mü yapıyoruz?” diye sordum.

Doğal ve tarihi çevrenin korunması ile insan sağlığının korunması mücadelesi de özelleştirmeye karşı verilen mücadele de ‘haklı‘ ve önemli bir mücadeledir. Birisi ötekisinden önemli veya daha önemsiz değildir…

Hala o soruya yanıt verebilmiş değilim. Ama şunu biliyorum; çevreyi savunurken de enerjinin özelleştirilmesine karşı çıkarken de aynı samimiyet ve bilinç içinde oldum.

Bugün ise sadece Muğla‘nın her yerinde açılmış çevre mücadelesi barikatlarında varım. Özelleştirmeye karşı barikatlar ise çökeli çok oldu. Yatağan‘daki sendikaların yanında artık sadece “sendikal hak ve özgürlükler” mücadelelerinde olabilirim.

Bunu neden söyledim?

Bir sendikacı arkadaşım, “Bölgede kömür rezervleri çok düştü. Termik santrallar kömür yokluğunda kapanmakla karşı karşıya. Soma’dan kömür getiriliyor. Kömür üretimine her yerden saldırılıyor. Basın da onları destekliyor. Zeytin ağaçları üzerinden kıyamet koparılıyor. Milas-İkizköy Mahallesi’nde Akbelen ormanında direniştekiler tarafından iki işçi arkadaşımız saldırıya uğradı. Kimsenin gıkı çıkmadı. Sende yazmadın. Eğer tersi olsaydı, iki çevreci saldırıya uğramış olsaydı kıyameti koparırdınız. Sende yazardın” dedi.

İşte bu yüzden söyledim. Ki bunu ona da söyledim…

O sendikacı arkadaşımın penceresinden baktığımda, şu işsizliğin pahalılık ile birlikte baş sorun haline geldiği ülkemizde kendisine hak vermemek mümkün değil… Şu anda Yeniköy, Kemerköy Termik Santralleri ve Linyit İşletmeleri bünyesinde 3 bin 100 kişi ve Yatağan Termikte de yaklaşık 600 kişi çalışıp ailesinin geçimini sağlamaya çabalıyor. Ekmek kavgası veriyorlar…

Kömür olmazsa santral de olmaz, enerji üretimi de olmaz, geçimini bu madenlerden ve santrallerden sağlayan işçiler de olmaz.

Bu arada iki işçinin çevrecilerin saldırısına uğradığı iddia edildi. Bundan ben de hicap ve üzüntü duydum. Saldıranları, engellemeyenleri kınıyorum… Ama keşke bu çirkin olay üzerine Tes-İş Sendikası Şube Başkanı Fatih Erçelik‘in “Bugüne kadar sessiz kaldık ama bundan sonra biz sahadayız ekmeğimizle oynayanın ekmeği ile oynarız” şeklindeki ifadesini de “maksadını aşmış” buldum.

Haklı olmak önemlidir, ama haklı kalmak daha önemlidir…

Zaten teknik olarak ömrünü tamamlamış olan ve yedek parçası bulunmayan, ‘yetenekli Türk ustaların müdahaleleri‘ ile ömrü uzatılan santrallar bir şekilde çalışmaya devam ederse, 2043 yılına kadar, 5 bin 270 erken ölüme 5 bin 600 kişinin hastaneye yatmasına ve 1 milyondan fazla iş günü kaybına neden olacaklar. Yatağan ve Milas‘ta 30 bin futbol sahası büyüklüğünde orman alanı tahrip olurken, 48 köy haritadan silinecek, yaşayanları yerinden yurdundan olacak…

Ayrıca Türkiye‘nin kömürden elektrik üretimi sonucu yıllık olarak atmosfere saldığı karbondioksitin ortalama yüzde 15‘inin YatağanYeniköy ve Kemerköy Termik Santrallerinden kaynaklandığı bilgisi de kesinlik kazanmış bulunuyor.

Ancak bunları Tes-İş ve Maden-İş Sendikası yöneticileri ile yaklaşık 4 bin enerji ve maden işçisine anlatamazsınız…

Bütün olumsuzluklara şimdi bir de çaresizlikten ‘yapılması planlanan yeraltı ocak işletmeciliği‘ ile Yatağan ilçe merkezi ile beraber 40 mahallenin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan, BahçeyakaBozarmutTurgut-Dipsiz Yeraltı Suyu Havzalarında kirliliğe neden olacağı eklendi. 300 bin vatandaşın içme suyu kirlenme tehlikesiyle karşı karşıya…

Ben elbette işçi dostuyum ve emekten yanayım. Ancak senelerdir üzerinde tepindiğimiz “doğanın emeği” ne olacak?

Gelinen noktada sadece çevrenin ve insan sağlığının, yerinden yurdundan edilen, edilecek olan köylülerin yanındayım… Kimse de merak etmesin, santrallar kapanır da çalışanlar haksızlığa uğratılmak istenirse de barikatlarda yine omuz omuza oluruz…

Yatağan’da yeraltı ocağı işletmesi için ÇED süreci işletilmemiş!

ÇED süreci işletilmeden yeraltı ocağı için verilen ruhsata karşı Muğla Büyükşehir Belediyesi de hukuki süreç başlatmış bulunuyor. Zaten Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün‘ün de en başarılı olduğu konu bu; ‘Hukuki süreç başlatmış olmak‘tır…

Büyükşehir Belediyesi yeraltı ocağı faaliyeti sonucunda meydana gelecek olan ve geri dönüşü mümkün olmayacak zararların önüne geçilmesi amacıyla, işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptali istemiyle iptal davası açtı.

Bakmayın siz Başkan Gürün’ün uygulamalarını genellikle yanlış bulduğuma… Bu konuda da sonuna kadar Başkan Gürün’ün yanındayım.

Başkan Gürün bakarsınız, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun “Bitirin bu işi” dediği Bayır/Deştin Çimento Fabrikasını engellemek için de bir şeyler yapar…

Muğla Büyükşehir Belediyesi‘nden yapılan yazılı açıklamada, ÇevreŞehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Yatağan Termik Enerji AŞ‘nin Maden sahasında yapacağı yeraltı ocağı faaliyeti ile ilgili, şirketi ÇED raporundan muaf tuttuğu belirtilirken, şöyle denildi:

Bu havzalarda yapılacak çalışmadan dolayı havza içerisindeki yeraltı suyu akiferinde (geçirimli jeolojik birim) meydana gelecek olan azalmalardan dolayı önümüzdeki yıllarda yaklaşık 300 bin kişinin olumsuz olarak etkileneceği ve telafisi mümkün olmayacak su temin sorunlarıyla karşı karşıya kalınabileceği tespit edilmiştir. Bu nedenle yeraltı ocağı faaliyeti sonucunda meydana gelecek olan geri dönüşü mümkün olmayacak zararların önüne geçilmesi amacıyla hukuki mücadele başlatılmıştır. Ayrıca bu hafta içinde Yatağan Yeşil Yaşam Derneğinin açtığı davaya da müdahil olacağız.

Akbelen‘de “Kömürsüz Muğla” pankartı önünde fotoğraf çektiren eski sendikacı “barikatların çocuğu” CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin şimdi bu gelişme karşısında ne yapacak?

Çevre ve insan sağlığından mı, yoksa kendisini barikatlardan parlamento sıralarına taşıyan emekçilerden ve dolayısıyla işverenden yana mı olacak?…

Bu Yazı 23.05.2022 Tarihinde Hamlegazetesi.com.tr Adresinde Yayınlanmıştır

Kategoriler