Doç Dr. Deniz Polat Akgün

Rusya’nın Lipetsk kentindeki sanayi teşebbüslerinin yakınında bulunan evlerde yaşayan yirmi iki kişi, yönetimlerin 1990’lı yıllardan beri yeterince tedbir almamaları nedeniyle bu sanayi teşebbüslerinin faaliyetleri neticesinde meydana gelen hava kirliliği, içme sularının kirlenmesi ve kirli topraktan yetiştirdikleri ürünleri kullanmak zorunda kalmalarından dolayı hastalıklara yakalandıkları gerekçesiyle Rusya’ya karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açmışlardı. Ekim ayı içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu dava hakkında kararını verdi. Haklar ve Araştırmalar Derneği, hava kirliliği konusunda yeterli sorumluluk almadıkları için merkezi ve yerel yönetimleri sorumluluk altına sokan “Pavlov ve Rusya Kararı” nı bilgi notu biçiminde Türkçe ’ye çevirdi. 

Hava Kirliliğinden Yerel Yönetimler de Sorumlu Tutulabilecek

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını değerlendiren Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku kürsüsünden Dr.Deniz Polat’a göre, “Pavlov ve Diğerleri v. Rusya Kararı, özellikle çevre hakkının gerçekleştirilmesinde ve korunmasında hem yerel hem de merkezi idarelerin sorumluluğuna işaret etmesi ve mağdur kavramını geniş yorumlaması bakımından önem taşıyor. Bu anlamıyla AİHM’nin çevre hakkına ilişkin yeni bir yorum geliştirdiğini de söylemek mümkün. Aslında Mahkeme uzun bir süredir çevre hakkının gelişimi ve çevrenin korunması açısından Sözleşme’yi önemli bir hukuki araç olarak kullanıyor. Ne var ki, Sözleşme’de bu yönde doğrudan bir hüküm olmaması ve sosyal haklara ilişkin konuların asıl itibariyle Avrupa Sosyal Şartı çerçevesinde çözümlenmesi nedeniyle bu koruma yıllar içinde daha çok dolaylı bir koruma olarak gerçekleşti. Gerçekten de çevre hakkı özellikle Sözleşme’de düzenlenen yaşam hakkı, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı, özel hayata ve aile hayatına saygı ve konut dokunulmazlığı hakkı, ifade özgürlüğü, etkili başvuru hakkı ve Sözleşme’ye ek 1. No.lu Protokol’de düzenlenen mülkiyet hakkı ile ilişkisi bağlamında ele alındı. Her ne kadar, Pavlov ve diğerleri v. Rusya kararında da Mahkeme çevre hakkını yine Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı ve aile hayatına saygı hakkı ile 2. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı bağlamında incelemiş olsa da bu karar diğerlerinden birkaç farkla ayrılıyor.”

Bu kararın AHİM tarafından bundan sonra çevre hakkı ile ilgili verilecek kararları da etkileyeceğini savunan kararı Türkçeleştiren Av. Nurgül Uzun da,“11 Ekim 2022 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, çevre hakkı açısından bundan sonraki vereceği kararları etkileyebilecek nitelikte olan bir karar verdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde çevre hakkı düzenlenmediği için Sözleşme’ de yer alan diğer haklar örneğin; özel yaşam ve aile hayatına saygı hakkı, yaşama hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı gibi haklar kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Pavlov ve Diğerleri Rusya kararında ise karara mutabık görüş yazan yargıç Georgios A. Serghides, mutabık görüşünde çevre hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8.maddesinde yer alan özel ve hayat ve aile hayatına saygı hakkının kapsamında alt bir bağımsız hak olarak veya Sözleşmeye ek yeni bir protokol olarak düzenlenmesi önerilerini dile getirmiştir.” Diyor.  

Bu açıdan Uzun, Pavlov ve Diğerleri v. Rusya kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çevre hakkına yönelik yaklaşımında bir değişim oluşturabilecek nitelikte olduğunu belirtmektedir. 

Hava kirliliği konusunda yerel ve merkezi idarelerin idarenin bütünlüğü ilkesi gereği birlikte sorumlu olduğunu savunanların görüşünü destekler bir yargı kararı verildiği gözetildiğinde, Sözleşmenin iç hukuk açısından da bağlayıcı bu yorumuna yönelik yerel yönetimlere karşı da dava açılması gündeme gelebilecektir. 

Polat, “Mahkeme, demokratik ilkelere atıfla, devletin sağlıklı bir çevre için koruma yükümlülüğü olduğunu hemen her zaman ifade ediyor. Ne var ki bu kararlarında hep merkezi hükümeti işaret ettiğini, yerel yönetimlerinde aynı yönde sorumluluğu olduğuna açıkça değinmekten geri durduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu kararla sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının sağlanması bakımından esas olarak merkezi hükümeti sorumlu gören AİHM, bu kararıyla yerel yönetimlere de sorumluluk yüklenebileceğinin önünü açmış oluyor. Çevresel kirliliğe ilişkin ihlallerde gerekli olan önlemlerin daha kısa sürede alabilmesi veya bu ihlallerin azaltılabilmesi bakımından yerel yönetimlerin daha etkili bir konumda olduğu düşünüldüğünde, bu makamların da özen ve pozitif edimde yükümlülüğüne sahip olduğunun vurgulanması kararı öne çıkarıyor. Bu kararın bize günümüzde AİHS’nin prestijinin AİHM kararlarından da ileri geldiğini ve Mahkeme’nin Sözleşme’nin yaşayan bir aracı olduğunu bir kez daha gösterdiğini söylemek mümkün.”

Sanayi Kuruluşlarından Uzakta Yaşayanların da Temiz Hava ve Sağlıklı Su Hakkı Koruma Altına Alındı

Sanayi kuruluşlarından uzakta yaşamasına rağmen, astım, bronşit, kanser gibi hava kirliliği kaynaklı hastalıklara yakalananlar da bu konuda yerel ve merkezi idarelerin gerekli sağlık önemlerini almadığı gerekçesiyle yargısal yollara başvurabilecek.  Nitekim Türkiye’de yaşayan pek çok mağdur da yıllardır sanayi teşebbüslerin faaliyetlerinin yol açtığı hava kirliliğiyle mücadele ediyor. Bu açıdan da iç hukukumuzda yeni açılacak veya açılmış olan davalarda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu kararına atıf yapılabilecek. 

Anayasa hukukçusu Polat, “Karara göre özel hayata saygı kapsamında temiz havaya erişim için mutlaka kirlilik kaynağına yakın bir yerde yaşamak gerekmiyor. Bu hayli önemli ve menfaat kavramına dikkat çeken “yeşil” bir yaklaşım. AİHM bu çerçevede iç hukuk yollarını tüketmeyen ama dava açan diğer kişilerle aynı durumda oldukları saptanan başvurucuların başvurularını da kabul ediyor. Mahkeme’nin daha önce de benzer içtihatları olduğunu biliyoruz. Ancak, bu kararın, söz konusu yüksek sağlık riski olduğunda, endüstriyel kimyasallarla kirlenmiş içme suyunu ve kirli topraklarda yetiştirilen tarım ürünlerini kullanmak ve hava kirliliği seviyelerinin yerel yönetimlerce belirlendiği bir ortamda yaşamak zorunda bırakılan ‘herkesin’ doğrudan mağdur statüsünde kabul edilebileceği yönünde bir yaklaşıma işaret ettiğini söylemek gerek.

Pavlov ve Diğerler v. Rusya kararının gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde gerekse de iç hukukta açılacak veya açılmış olan davalarda kullanılması söz konusu olacaktır. Bu nedenle, kararın özetinin ve karara mutabık görüşünü yazan yargıç Georgios A. Serghides’ in mutabık görüşünün önemli olduğu düşünülen bazı kısımlarının yer aldığı, Nurgül Uzun tarafından hazırlanan ve Haklar ve Araştırmalar Derneği tarafından yayınlanan,  bu eser yararlanılabilecek bir kaynak olacaktır.

Kategoriler