Riccardo LuporiniMatteo Fermeglia ve Maria Antiona Tigre

Çeviren: BERKAY ÇAKIRALP

8 Şubat 2022’de İtalya Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi, İtalya Anayasasının 9. ve 41. Maddelerine çevre korumasına dair yasal değişiklikleri sunan A.C.3156-B anayasa değişikliği önerisine nihai onayını verdi. Halihazırda İtalyan Senatosu tarafından onaylanmış anayasa değişikliği önerisi, ezici bir çoğunlukla (sadece 1 karşı oy ve 6 çekimser oy) geçti ve bir onay referandumuna gerek kalmaksızın derhal yürürlüğe girdi. Sağlıklı bir çevre hakkı daha önce İtalya Anayasası’nda sağlık hakkına ilişkin 32. Maddenin yorumlanması yoluyla tanınmıştı. Bu reform, çevresel koruma alanında yeni yükümlülüklerin ve hakların tanınması yönündeki küresel eğilimin takipçisi. Bu yazı reformu incelemekte ve İtalyan hukuk sisteminde yarattığı önemli değişiklikleri ön plana çıkarmaktadır; ayrıca reformun İtalya’daki iklim yargılamaları üzerindeki olası olumlu etkilerine ilişkin örnekler sunmakta. Karşılaştırmalı bir bakış açısı benimseyerek, diğer Avrupa yargı bölgelerindeki anayasal çerçevelerden ve güncel iklim yargılamalarından yararlanmaktayız.

Reform Ne Getiriyor?

Kabul edilen anayasa değişikliği, İtalya Anayasa’sının 9. ve 41. Maddelerini değiştirerek çevrenin ve hayvanların korunmasına dair bir ifade ekliyor. Reformla birlikte, ilk kez, Anayasa’nın kabul ettiği temel ilkeler değiştirildi. Özellikle 9. Maddenin değişmesiyle yasa, hayvanların korunmasının yanı sıra çevrenin, biyo-çeşitliliğin ve ekosistemlerin korunmasını İtalya Anayasa’sının temel ilkelerine dahil etmiştir. Bilhassa “gelecek nesillerin menfaati”ne yapılan vurgu isabetlidir. Daha önce yürürlükte olan 9. Madde metni “kültür, bilim ve teknik araştırmaların geliştirilmesinin teşvik edilmesi” ve “ulusun peyzajın, tarihi ve sanatsal mirasının korunması” ile sınırlıdır. “Çevrenin, biyo-çeşitliliğin ve ekosistemlerin hatta gelecek nesillerin menfaatlerinin korunması” 9. Maddeye eklenen bir paragraf aracılığıyla İtalya Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri arasına girmiştir.

Reform ayrıca Anayasanın 41. Maddesini ekonomik teşebbüslerin “sağlığa ve çevreye zarar verecek şekilde” yürütülemeyeceğini belirtip bu iki sınırı zaten yürürlükte olan “güvenlik, özgürlük ve insanlık onuru” sınırlarına ekleyerek değiştiriyor. Buna ek olarak yasa, kamusal ve özel ekonomik faaliyetlerin çevresel amaçlar doğrultusunda yönetilebilmesi ve koordine olabilmesi için programları ve uygun denetimleri belirleyecektir. Değiştirilmiş 41. Madde, ekonomik faaliyetlerin yürütülmesini çevrenin korunmasıyla ve bir şekilde iklim değişikliğine karşı mücadeleyle açıkça ilişkilendirmesiyle Avrupa anayasaları içerisinde özellikle yenilikçidir. Reformun etkisi bu nedenle iki katmanlıdır. İlk olarak, İtalya’da ekonomik aktivitelerini çevre (ve iklim) konularında yürüten kamu yapılarına sağlam bir hukuki zemin sağlıyor. İkinci olarak, örneğin petrol ve gaz altyapısı ve Paris Anlaşması’na uygun olmayan girişimler gibi belirli projelerin onaylanması süreçlerinde (aşağıda 3. Bölüme bakınız) idari ve yargısal organların kararlarını etkileyebilir.

Reformdan önce, anayasal çevre koruması Anayasa Mahkemesi’nin içtihat hukuku özelinde geliştirilmişti. Burada yasa, 9. Maddenin orijinal metninde yer alan (ülkenin doğal, tarihi ve kültürel mirasıyla ilgili) peyzajın korunması kavramı bağlamında şekillenmiştir. Böylelikle, çevrenin Anayasa’da birincil ve sistematik bir değer olarak resmen tanınması amaçlanmıştı. Dahası, çevrenin korunması, İtalya Anayasa’sının, sağlığı, “bireyin temel bir sübjektif hakkı olarak ve kolektif çıkar olarak” koruyan 32. Maddesine dayanmaktaydı. Anayasa Mahkemesi tarafından yakın zamanda belirtildiği gibi, çevrenin böylece tanınması tedrici bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır. Bu süreç, toplum ve çevre arasında sıkı bir karşılıklı ilişki kurmayı amaçlarken, çevre, sağlık konusunda kritik önem taşıyan, sosyal bir işlevi yerine getiren ve aynı zamanda nesiller arası bir bakış açısından çok sayıda ilgi alanını kapsayan, sağlığın kritik bir unsuru işlevine sahip olmalıdır (Karar Numarası: 179 / 2019).

Buna ek olarak, sürdürülebilir kalkınmanın tanınmasına ve çevre korumasının diğer temel ilkelerine ilişkin ulusüstü yükümlülüklerin kaynağı Avrupa Birliği Anlaşması’nın 3. Maddesi ve AB Temel Haklar Şartı’nın 37. Maddesi gibi AB anlaşmaları maddeleridir. İtalya Devleti’nin sağlıklı bir çevre temel hakkını sağlama konusundaki pozitif yükümlülükleri, Strazburg’taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yorumladığı şekliyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. ve 8. maddelerinden çıkarılabilir. Son zamanlarda Avrupa Birliği’nde pek çok iklim yargılaması bunlara gönderme yapmaktadır (Bkz. Almanya’daki Neubauer, Hollanda’daki Urgenda, Belçika’daki Klimaatzaak).

Karşılaştırmalı bir perspektiften bakıldığında, reform İtalya Anayasa’sını, Avrupa’da son otuz yılda değiştirilen/ diğer iki temel metin ile uyumlu hâle getiriyor. Almanya’da, 1994’te Madde 20a’yı Temel Yasa’ya dâhil eden 1994 reformu, devleti “yaşamın ve hayvanların doğal dayanaklarını, yasama, yürütme ve yargı yoluyla” korumakla yükümlü kılmakla kalmamış, devletin gelecek nesillere karşı sorumluluğunun da altını çizmiştir. Benzer şekilde, Fransa’da, anayasal hukuki değer taşıyan 2004 tarihli Charte de l’environnement, daha girişinde “çevrenin insanlığın ortak mirası” olduğunu açıkça belirtmektedir. Charte de l’environnement 2. Madde tüm bireylere (toute personnes) çevrenin korunmasına ve iyileştirilmesine katkıda bulunmaya yönelik genel bir yükümlülük getirmektedir. 6. Madde bariz bir biçimde tüm kamu politikalarının çevrenin korunması, ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeyi uzlaştırırken sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmasını buyurur.

Özetle, Anayasa Mahkemesi’nin bir dizi önerisini yasa hâline getiren İtalyan Anayasal reformu, anayasal olarak tanınan çıkarların karşısında çevrenin ve sağlığın ağırlığını arttıracaktır. Bunun, diğer pek çok şeyin yanı sıra, İtalya’daki mevcut (ve gelecek) iklim değişikliği yargılamaları üzerinde olumlu bir etkisi olabilir.

Anayasal Reformun İtalya’daki İklim Değişikliği Yargısı Üzerindeki Etkisi: Karşılaştırmalı Perspektiflerden Yararlanmak

Çevrenin İtalya Anayasa’sı tarafından korunan birincil değer olarak açıkça tanınması, İtalya’da mevcut ve yaklaşmakta olan iklim değişikliği yargılamaları üzerinde önemli bir rol oynayabilir.

Hak temelli iklim yargılamaları son yıllarda esaslı biçimde yükseliştedir. İnsan hakları temelli iklim yargılamaları şimdiye kadar Avrupa’da ve ötesinde bazı başarılar elde etti ve mahkemeleri hükûmetlerden daha fazla etkin olmalarını isteme yönünde teşvik etti. Davaların büyük bir çoğunluğu kara bağlanamamışken, birkaçı karara bağlandı. Bazı kararlar geniş anlamda genel insan haklarına dayanırken diğerleri anayasal olarak tanınan sağlıklı çevre hakkına dayanmaktadır (Buraya bakınız). Örneğin, Urgenda Vakfı v. Hollanda Devleti davasında Hollanda Yüksek Mahkemesi, AİHS kapsamında yaşam ile özel ve aile hayatı haklarının iklim değişikliği tehdidinden korunması konusunda Hollanda hükûmetinin pozitif bir yükümlülüğü olduğunu belirtti. Urgenda, insan haklarına dayalı iklim politikasına yönelik ilk başarılı mücadelelerden biri olarak iz bıraktı. Hak temelli dava Hollanda’da hükûmet politikasında değişikliklere yol açtı bile.

Neubauer ve diğerleri. v. Almanya davasında anayasal şerh, yaşam hakkı, fiziksel bütünlük ve kişisel özgürlük, mülkiyet hakkı ve insan onuruna uygun bir gelecek gibi diğer insan hakları ile birlike temel bir hak olarak ekolojik asgari yaşam standardının (ökologisches Existenzminimum) da Alman hükûmetinin iklim konusundaki etkinliğini arttırmasını gerektirdiğini ileri sürdü. 2021 yılında, Alman Federal Anayasa Mahkemesi mahkemeye başvuranların lehine karar verdi ve Almanya’nın iklim yasasının bazı kısımlarını, 2030’dan sonraki emisyon kesintileri için yeterli hükümler içermediklerinden haklara aykırı olduğu gerekçesiyle feshetti. Yasama organının, ısınmayı 2°C’nin oldukça altında ve mümkünse 1,5°C ile sınırlamak için bir karbon bütçesi yaklaşımı izlemesi gerektiğine dair argümanları kabul eden Mahkeme, yasama organının bütçeyi mevcut ve gelecek nesiller arasında orantılı olarak dağıtmadığını tespit etti. Mahkeme böylelikle iklim korumasını temel haklar bağlamında anayasal olarak yeniden düzenledi.

VZW Klimaatzaak v. Belçika davasında, Brüksel ilk derece mahkemesi de benzer şekilde, AİHS 2. ve 8. maddelerde yer alan tehlikeli küresel ısınmanın yaşamları ve özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını önlemek için gerekli tüm tedbirleri alması konusunda Belçika Federal Devleti’nin ve diğer üç bölgenin tamamının (Brüksel Bölgesi, Flaman Bölgesi ve Valon Bölgesi), pozitif yükümlülüğünü tespit etti. Yukarıda adı geçen hükûmet organlarının vatandaşlarına yönelik bakım yükümlülüğünün ihlali böylece kabul edilmiş ve sözleşme dışı sorumluluğa ilişkin genel bir madde olarak ele alınan Belçika Medeni Kanun’unun 1382. Maddesi ışığında ihtiyat ve özen eksikliği olarak sunulmuştur. Urgenda’daki Hollanda mahkemelerine benzer olarak, Klimaatzaak’daki Brüksel Mahkemesi de böylece insan hakları yükümlülüklerinin ihlalini, iç hukuktaki haksız fiil hukuku kapsamında iklimi koruma görevinin varlığıyla ilişkilendirerek devlet organlarına uygulamıştır.

Davacılar ayrıca “Giudizio Universale” (“Mahşer Günü”) olarak bilinen İtalya’nın ilk hak temelli iklim davasını da açtılar. 5 Haziran 2021’de çevresel adalet sivil toplum örgütü A Sud ve 200’den fazla bireysel davacı, İtalyan hükûmetinin Paris Anlaşması’nın sıcaklık hedeflerine ulaşmak için gerekli önlemleri almada başarısız olduğunu ve bunun dengeli ve güvenli iklim hakkını da barındıran temel hakları ihlal ettiğini ileri sürerek Roma Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı. 14 Aralık 2021’de ilk celse yapıldı ve Bakanlar Kurulu Başkanlığı cevabında mahkemeden şikâyetin kabul edilemez olduğunu beyan etmesini ve başvurucuların taleplerini reddetmesini istedi. Sonraki duruşmanın 21 Haziran 2022’de yapılması planlanıyor (A Sud ve diğerleri. v. İtalya, davayla ilgili bazı erken yorumlar için şuraya bakınız).

İtalya Anayasa’sının yeni 9. ve 41. maddelerinin, Giudizio Universale hakkındaki takdirlerinde yargıçları ne ölçüde etkileyeceği henüz belirsizliğini koruyor. Bununla birlikte, yukarıda bahsi geçen Almanya, Hollanda ve Belçika’daki kararlar ışığında, yeni değiştirilen Anayasa’nın, İtalyan hükûmetinin çevreyi ve vatandaşlarını korumak için daha fazla eyleme geçmesi talebini daha da güçlendirebileceği iddia edilebilir.

Buna ek olarak, İtalya Anayasa’sının yeni 41. Maddesi kamu şirketlerine ve özel şirketlere karşı açılan iklim davalarında arzulanan sonuçlar doğurabilir. Milieudefensie v. Royal Dutch Shell davasında, şirketlerin bağlayıcı hukuk ve bağlayıcı olmayan hukuk araçlarınca güvence altına alınan insan hakları yükümlülükleri, Royal Dutch Shell’de tüm işlemsel zincir boyunca CO2 emisyonlarında daha yüksek bir azalma sağlama sorumluluğunu belirlemede kritik bir rol oynadı. Royal Dutch Shell’in insan haklarını koruma yükümlülüğü, AİHS’nin 2. ve 8. maddeleri, Uluslararası Medeni ve Sivil Haklar Sözleşmesi’nin 6. ve 17. maddeleri , BM Rehber İlkeleri ve OECD Çokuluslu Şirketler Rehberi ışığında mahkemece kabul edilmiştir. Şirketler faaliyetlerinin yol açtığı insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak veya önlemek için tüm gerekli önlemleri almak zorunda olduklarından dolayı bu hüküm, iklim değişikliği tarafından tehdit altında olan yaşam hakkı ile özel ve aile hayatı hakkını korumaları için tüm şirketlere küresel bir idari standardının oluşturulmasında katkıda bulundu.

Yakın zamanda, çokuluslu şirketlerden daha geniş emisyon azaltımı talebiyle OECD İtalyan Ulusal İletişim Noktası ile iki şikâyet dosyası (“özgül vakalar”) sunuldu. Aralık 2021’de Rete Legalità per il Clima –iklim adaletinin uygulanmasına adanmış İtalyan hukukçular ve akademisyenler ağı-  yoğun hayvancılık pratiğinin iklim aciliyetine uyumunu gündeme getirdi (Rete Legalità per il Clima (İklim Ağı İçin Yasallık) v. İtalya’da faaliyet gösteren çokuluslu yoğun hayvancılık şirketleri). Şubat 2022’de, aynı ağ, bir grup çevreci sivil toplum örgütü ile birlikte ENI petrol şirketinin yürüttüğü yeni iş planının yetersizliğini gündemleştirdi (Rete Legalità per il Clima (İklim Ağı İçin Yasallık) ve diğerleri v. ENI). Şikâyet dosyası, özellikle ENI şirketinin 2050’ye kadar net sıfır emisyon hedefine rağmen şirketin eylemlerinin bu amaca aykırı olduğunu vurguladı. Her iki dava da OECD Çok Uluslu Şirketler Rehberi’ni ölçüt almakta olup hâlâ ön inceleme aşamasındadır.

Sonuç

İtalyan Anayasa’sının yakın zamanda benimsediği reform uzun zamandır bekleniyordu ve İtalya’da çevrenin korumasını güçlendirecek bir gelişme olduğu muhakkaktır. Reform, son hâlinin beklenenden daha az kapsamlı ve etki alanının az olması nedeniyle eleştirilere de maruz kalmıştır. Örneğin çok sayıda yorumcu, iklim değişikliğine karşı mücadeleye ilişkin açık bir referans olmamasını da d’ahil ederek bu reformun sınırlı etkisini eleştirmiştir.

Buna rağmen reform, nihayetinde çevrenin korunmasını İtalyan hukuk sisteminin temel ilkelerinden biri olarak konumlandırması sebebiyle önem arz etmektedir.  Ayrıca, 41. Maddenin değiştirilmiş hâli tekil bir hukuki düzenlemedir. Diğer pek çok şeyin yanı sıra, ekonomik faaliyetleri uluslararası düzeyde ve AB ölçeğinde çevre ve iklim değişikliği rejimlerinde belirlenen kapsamlı hedeflere ulaşmak için yönlendirmektedir. Bununla birlikte, gelecekte bu yeni yasal hükümlerin, yargının çevre ve iklim değişikliği davalarındaki tutumunda olduğu kadar iklim değişikliğiyle mücadele ve biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik hem yasama hem de yürütmeye ilişkin eylemlerde somut bir şekilde uygulanması kritik bir öneme sahiptir.

* Bu blog yazısı, Sabin Center’ın Küresel İklim Yargısını Değerlendirme Ağı kapsamında yazılmıştır ve Maria Antonia Tigre tarafından gözden geçirilmiştir. Dr. Luporini ve Dr. Fermeglia İtalya raportörleridir.

BU YAZI DAHA ÖNCE CLIMATE LAW BLOG TARAFINDAN İNGİLİZCE OLARAK YAYIMLANMIŞTIR.

Bu Yazı 27.09.2022 Tarihinde blog.insanhaklariokulu.org Adresinde Yayımlanmıştır.

Kategoriler