Ahmet DEMİRTAŞ*

1 Mart 2023 tarihinde 209 AKP milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunduğu “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” haberini duyanlar deprem ve depremde zarar görenlerin yarasına merhem olacak bir teklif olduğunu sanırlar. Yazık ki, yanıldıklarını kanun Teklifinin ve maddelerini okuyunca anladılar. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremlerde büyük felaket yaşanmış ve 11 ili kapsayan Olağanüstü Hal ilan edilmişti. Binlerce yapının yıkıntıları arasında canlı kalabilmiş yurttaşların kurtarılması için zamanla yarışın sürdüğü günlerde, Resmi Gazete’de “Orman Kanununun 17 nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlandı. Yönetmelik özetle;

a) Önceki yönetmelikte izin verilmeyeceği belirtilen, “güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerinin ormanlarda kurulmasına izin verilebilir”, b) “Havaalanı veya havalimanlarında pistlere, taksi yollarına, apron ve bunlara bitişik sahalara, hava araçlarının kalkmasını, inmesini ve yer manevralarını yapmasını sağlayan, hava araçlarının yakıt, bakım ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasını ve yük ile yolcu indirilip bindirilmesini temin edici tesislere ve belirli durumlarda doğrudan uçuş faaliyeti amacıyla kullanılan bina ve yapılara veya bunların bazı kısımlarına ve bu bölümlerin hepsine girişin kontrollü olduğu yerler ile yolcuların sağlık, otel, motel, lokanta, akaryakıt istasyonu, dini tesis, terminal binaları, alışveriş üniteleri gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak tesislere izin verilebilir” diyerek, deprem günlerinde ormanlara hangi gözle baktığını, ne yapmak istediğini ortaya koydu. Barınma olanağının bile sağlanamadığı, sağlık koşullarının kötü olduğu, ölü sayısının 50 bine yaklaştığı günlerde; bari cenazelerimizi çıkarabilir miyiz telaşı yaşıyordu halk. 24 Şubat 2023 tarih ve 32114 Sayılı Resmi Gazete’ de 126 numaralı Kararname yayımlandı. 6831 Sayılı Orman Kanunu, 4342 Sayılı Mera Kanunu ve 3194 Sayılı İmar Kanunu bu kararname ile değiştirilmiştir. Değişiklik hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmadan, hukuk gözardı edilerek yapılmıştır. Bakanlıkların ve belediyelerin yasal yetki ve görevleri ellerinden alınarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verilmiştir. Üstelik Kararname ile yapılan bu değişiklik Olağanüstü Hal Dönemi ile sınırlı değildir. Deprem bölgesindeki 11 ilde bulunan 6831 Sayılı Kanun kapsamındaki mesire yerler, orman parkları ve taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri ile maden izinleri iptal edilmiştir.

Ahır, ağıl ve samanlıkları depremde yıkılmış olan kırsalda (köy) yaşayan yurttaşların 4342 sayılı yasa kapsamındaki meraları da ellerinden alınmaktadır. Zemin ve fay araştırması yapılmadan, yapılaşmaya elverişli olup olmadığı bilinmeden, köylünün haberi olmadan böyle bir karar alınmamalıdır. 6831 Sayılı Orman Kanunu’ndaki değişiklik Anayasaya açıkça aykırıdır. Ormanın içinde yer alan mesire yeri, orman parkı ve taşınmazların yapılaşmaya açılması bağlamında Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yetki verilmesi kabul edilemez. Mesire alanının yapılaşmaya açılması durumunda, zorunlu olarak gündeme gelecek olan yol, kanalizasyon, su ve elektrik hattı gibi altyapı tesisleri de var olan orman yok edilerek gerçekleşecektir. Kısaca söylersek, imara açılan ormandan başka belki ondan daha fazlası yok edilecek, orman bütünlüğünü bölecek ve ekosistem bozulacaktır. Anayasa’nın 169. Maddesinde yazılı olan “orman alanlarında daraltma yapılamaz” ve “ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” kuralına aykırıdır. Depremde yıkılan veya zarar gören yapıların; nedenleri belirlenmeden, sorumluları açığa çıkarılmadan, ortalık toparlanıp temizlenmeden ve en önemlisi yeni bir kent planı yapılmadan aceleyle ve parça parça yapılaşmaya gidilmesi akılla bilimle bağdaşmaz. Orman ve meraların zarar görmesi yanında halkımız açısından şimdiki yıkımların sürdürülmesi anlamına gelir.

Kamu kuruluşları, belediyeler, dernekler, sendikalar, meslek odaları ve gönüllü kuruluşlar depremden zarar gören 14 milyon yurttaşın sorunlarını çözmek, yaralarına merhem olmak için çaba harcadığı günlerde başka yerlerde yapılan hazırlıktan habersizdi. Deprem bölgesinde geçici konut yapılması, sağlık ve temizlik koşullarının iyileştirilmesi vb. konularda önerileri konuşulurken gündeme yasa teklifi düştü. Akıl alır gibi değil. Tam bir “yangından mal kaçırma” örneği yaşanıyor. 1 Mart 2023 tarihinde TBMM’ ne sunulan, 2 Mart 2023’ te işleme konan ve 7 Mart 2023 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonda görüşülmesi başka nasıl açıklanabilir? Teklifte orman kanunu ve bazı kanunlar tanımlaması yapılmış olsa bile ormancılık ve tarım alanında yapılacak değişiklikler ön plandadır. Teklifin ilk 8 maddesi tarıma ilişkindir.

Tarım alanında yapılmak istenen değişiklikleri özetleyecek olursak: “bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimi için çiftçiler Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin almak zorunda olacaklar. Çiftçinin ne üreteceğine bakanlık karar verecek. İzin almayanlar önce uyarılacak, izin almadan üretime devam ederlerse desteklerden men ve idari para cezası uygulanacak… Kanun teklifinde Bakanlık tarafından belirlenen ürün veya ürün grupları bu madde kapsamında sözleşmeli olarak üretilir denmektedir” (Özkaya, 11 Mart 2023 tarihli BirGün)

Uyguladığı neoliberal politikalar kapsamımda tarımsal kamu kuruluşlarını ve yapılarını kapatan veya işlevsizleştiren iktidar, tarım üreticisini sermayenin insafına, başka deyişle sömürüsüne teslim etmiştir. Sözleşmeli üretim denilen uygulamanın sınırları şirket tarafından belirlenmekte, üretici kıskaca alınmaktadır. Sözleşmeye uymayan taraf üretici olursa cezalandırılıyor, şirket olursa “piyasa koşullarından” denip geçiliyor. Domates yetiştiren küçük üreticilerin salça fabrikalarıyla sözleşme yapması buna örnektir. Devlet üretim koşullarını ve maliyeti gözeterek fiyat belirlemediği, alım garantisi sağlamadığı durumda üretici zarar eder, sömürülür ve üretemez olur. O nedenle sözleşmeli tarım özellikle küçük üreticiyi korumayan yanlış bir uygulamadır. Teklifteki tarıma ilişkin maddelerden bir tanesi de kendir ekimi ve verilecek izin. Ülkemizde denetim sürecinin nasıl işlediği/işlemediği göz önünde bulundurulduğunda; değişiklik sonucunda uyuşturucu trafiğinin yoğunlaşması bağlamında ürkütücü durumların yaşanması olasıdır.

TBMM’ ne sunulan kanun teklifinde önce madde gerekçeleri yazılmış. Kimi madde gerekçelerini okuyanlar iyimserlik havasına kapılabilir. Teklifin ilgili maddesini dikkatli okuyunca bunun tam tersi bir durumun gerçekleştirilmek istendiği görülür. Teklifi hazırlayanlar Türkiye’de tarımın ve ormancılığın durumunu, yaşanan sorunları bildiklerini gerekçede ortaya koymuş. Kanun maddesi ile üreticinin, emekçinin ve ülkenin çıkarları doğrultusunda sorunu çözmek değil, sermayenin daha çok, daha kolay kazanmasının sağlanmak istendiği anlaşılıyor. Örneğin Kanun Teklifinin 28 nci madde gerekçesi: “Nusretiye mahallesinde yapılan orman kadastro çalışmalarında; kadastro tutanaklarında ifade edilen ve sınırları kesin olarak tespit edilemeyen yangın iddiaları dolayısıyla 2/B uygulaması yapılmayarak vatandaşların mağduriyetine neden olunmuştur.” “Bu düzenleme ile Nusretiye mahallesinde 2/B uygulaması yapılarak vatandaşların mağduriyetleri giderilecek, orman-halk ilişkilerini olumsuz etkileyen problemler ortadan kaldırılacaktır.” Biçiminde açıklanmıştır. Nusretiye’ de Orman Kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiş. Orman eski yıllarda yandığı için 2/B uygulaması yapılmadığı açıklanmış. Kanun Teklifi ise; yapılmış olan kadastroda belirtilen yanmış orman saptamasını “ıddia” olarak nitelendirmektedir. 28 madde şöyle düzenlenmiştir: (6831 sayılı Orman Kanunu’na 19. Ek Madde getirilmiş) “Kocaeli İli, Kartepe İlçesi Nusretiye Mahallesinde 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybettiği belirlenen alanlarda bu Kanunun 2 nci Maddesi (B) Bendi uygulaması yeniden yapılır. Yapılacak uygulamada sınırları Orman Genel Müdürlüğünce tespit edilemeyen yanan orman alanlarına ilişkin değerlendirme yapılamaz. Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz. Ek maddede açıklamalar gerçek durumu yansıtmadığı gibi “vatandaşın mağduriyetini” gidermeye yönelik değildir. Zahmet edip internet ortamında araştırma yapılırsa; Nusretiye’ de arsa fiyatlarının ne kadar yüksek olduğu (örneğin 1355m2 arsa 3 milyon yediyüz bin lira) görülür. 5 yıldızlı otellerin bulunduğu bu yerde 2/B uygulamasının yeniden ve ikinci kez yapılmasının öngörülmesiyle sıradan vatandaşın değil sermaye sahiplerinin isteminin karşılanması amaçlanmaktadır. Daha önceden kadastrosu yapılmış, yanmış bir orman olduğundan 2/B uygulanmamış bir yerde; yasalara aykırı biçimde yeniden kadastro yapılması ve bunun da yalnızca Nusretiye Mahallesinde yapılması kabul edilemez. Daha önce kadastrosu yapılmış olan Nusretiye Mahallesi’nde bu madde kapsamında kadastro yapılacak ama ikinci kadastro sayılmayacak. Kim kimi kandırıyor, anlayan varsa beri gelsin. Her gerçeklik yasa ile değiştirilir anlamı taşıyorsa, ölmüş olan insanlar da “ölmedi yaşıyor” diye yasa çıkarılabilir. Bu madde eşitlik ilkesine, etik kurallara ve anayasaya aykırıdır. Bu maddenin uygulamaya geçmesi durumunda; orman kadastrosu ve 2/B uygulaması hiç bitmeyecek, ikinci olmadı üçüncüsü olsun denilebilecek ve sonsuza değin sürecek, daha önce yapılmış olan uygulamalar boşa gidecektir.

Siyasi iktidar günümüze değin 6831 Sayılı Orman Kanunu’nda 30 kez değişiklik yapmıştır. Bu değişiklik 31 olacaktır. Yapılan bütün değişiklikler ormanlara zarar veren, ormancılık sistemini kötüye götüren nitelikte olmuştur. Kanun Teklifi içindeki kimi maddeleri ve içeriklerini kısaca irdeleyelim.

Değişiklik 1: 6831 Sayılı Orman Kanunu 16. Madde.

Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine” daha önce yer almayan “orman parkları ve verimli orman alanları” eklenmiştir. Bu değişiklikle Maden araması, işletilmesi ve madencilik faaliyetleri için ormanın aleyhine engeller kaldırılmaktadır. Verimli ormanlar ve orman parkları’ da feda edilmektedir. Orman yangınları bile bu denli zarar verici değildir. Yanan orman insan katkısı olmadan da birkaç yıl sonra yeniden ormanlaşmaya başlar. Madenciliğe açılan orman ise ağacı, bitkisi, hayvanı ve toprağı ile birlikte yok edilir. Oysa izin verilen ormanlar orman ekosisteminin ve çevresindeki yaşam alanlarının güvencesidir.

16. Madde’ ye ekleme yapılarak “Bakanlıkça uygun görülmesi halinde ihale mevzuatına göre gerçek ve tüzel kişilere yaptırılabilir” denmiştir. Belediyelere gelir sağlamak amacıyla getirilmiş olan bu olanak belediyelerden alınmak istenmektedir. Özel kişiler verilmesiyle birlikte bu çukurlara nelerin doldurulacağı belli değildir. Deprem yıkımı koşullarında bile bu hesabın yapılması düşündürücüdür.

Değişiklik 2: Madde 12. 6831 Sayılı Orman Kanunu Madde 27. Damga çekiçleri dört çeşit olup şekilleri, bu Kanuna bağlı levhada tespit edilmiştir. Bu çekiçlerin yetkililerden başkası tarafından kullanılması yasaktır.” Bu madde “ Tayin ve tespit olunan damga veya damga yerine geçecek işaretlerin Orman Genel Müdürlüğünce belirlenen kişilerden başkası tarafından kullanılması yasaktır.” Biçiminde değiştirilmesi söz konusudur.. Orman işletme şefliğini yöneten kişi yasal olarak Orman İşletme Şefidir. Yasada belirtildiği üzere Damgayı kullanacak yetkili kişidir. Damga, orman işletme şefinin görevi nedeniyle imza karşılığında teslim edilen, görevi sona erdiğinde görevi teslim alana imza karşılığında teslim edilen çekice benzeyen bir alettir. Şefin en değerli varlığı ve namusu gibidir. Değişiklikle Orman Genel Müdürlüğü İşletme Şefi olmayan başka kişilere damga kullanma yetkisi verebilecektir. Görevli, yetkili ve memur olmayan kişilere bile yetki verebilir. Değişikliği şöyle açıklayabiliriz: Emniyet Müdürlüğü veya ordu polise, subaya imza karşılığında teslim ettiği silahı, onlardan alıp istediği birisine kullandırması neyse damga yetkisi de aynıdır. Bu kabul edilemez. Yetkisiz ve sorumsuz kişilere damga verilmesi ormanların yıkımına kapı aralayacağı gibi yolsuzluklara zemin hazırlar.

Değişiklik 3: Madde 14. <6831 Sayılı Orman Kanununun 33 ncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “muhtaç” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır > değişikliğini öngörmektedir. Muhtaç olanlara destek olunması sosyal devlet anlayışının ve orman yönetimi- halk ilişkilerinin olumlu yönde düzeltilmesi yaklaşımıdır. Muhtaç olmayanlara da verilmek istenmesinin anlaşılabilir, ikna edici bir dayanağı yoktur. Muhtaç olmayanlara örneğin Sabancı Ailesine de köyde yapacağı eve yapacak emval verilebilecektir. Muhtaç olmayanların bankalardan ve başka kaynaklardan yararlanabilecekleri unutulmamalıdır.

Değişiklik 4: Madde 23. 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 100 Maddesi değiştirilmektedir. “ 41inci maddeye aykırı olarak her çeşit orman emvalini taşıma belgesiz, damgaya tabi olanları damgasız, işaretlemeye tabi olanları işaretsiz halde nakledenler 108 inci madde gereğince cezalandırılır.” Son fıkra eksik. Orman idaresinin istif yerlerine götürenlere ikibinbeşyüz Türk Lirası idari para cezası verilir denmiş. İstif yerine deil başka yere götürürse ne olacak belirtilmemiş.

Değişiklik 5: Ek Madde 18.

Bu madde ile önceden yapılmış kadastro çalışmaları bütün sonuçları ile hükümsüz sayılır” açıklamasıyla en son yapılan Kadastrosunu geçerli sayıyor izlenimi çıkıyor. O durumda neden bir daha kadastro yapılıyor? Üstelik ikinci kez kadastro sayılmaz ne demek? Kadastro yapılacak yapılmamış gibi olacak. Yeniden kadastro yapması bir yana “11. Maddedeki hak düşürücü süre aranmaz” denilerek neden tekrar 2/B yapıyor? Bu durumda 2/B hiçbir zaman bitmeyecek anlamına gelir.

Değişiklik 6: Ek Madde 20.

Özel ormanlarda 31/12/2022 tarihi itibariyle; “ Bu parseller üzerinde evvelce hususi orman olarak sınırlandırılan alanlar, farklı malikler adına kayıtlı ve üç hektardan küçük ise orman sayılmayan yer, üç hektar veya daha büyük ise hususi orman olarak yeniden sınırlandırılarak…” değiştirilmektedir. Bu madde açıkça Anayasa’nın “orman sınırlarında daraltma yapılamaz” belirlemesine aykırıdır. Üstelik 31/12/2022 gibi bir tarihi öngörmektedir. Özel orman iken (üç hektardan büyük) bu tarihe kadar küçültülerek üç hektarın altına düşürülmesine yaptırım uygulanmadığı gibi tümünü orman saymayarak anayasaya aykırı davranmış olunacaktır. Bu madde özel ormanların tahrip edilerek küçültülmesini özendiren nitelik taşımaktadır. Değişiklik 7: Madde 31. Bu madde ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 71. Maddesi yürürlükten kaldırılmıştır denmektedir. Oysa önceki maddelerde 71. Maddeye göre işlem yapılır denmektedir.

Sonuç olarak yönetmelik değişikliği, Kararname ve Kanun teklifinde ortak yaklaşım; “yangından mal kaçırma” anlayışıdır. Kocaeli Kartepe Nusretiye’ de somutlaşan; yapılmış kadastroyu yok saymak, yanmış ormanda deyim yerindeyse adresi belli olan 2/B uygulaması yapmak. Bir köy için özel yasa yapmak. Muhtaçlık durumunu kaldırarak varsıl kesimlerin köylerde ucuz yapı yapmalarını, bir anlamda yaylada konut sahibi olmalarını kolaylaştırmak. Bunların tümü deprem koşullarında, halkın enzor koşullarda yaşam mücadelesi verdiği günlerde iktidar, halkın yarasına merhem olacak hukuksal düzenlemeler yapmayı değil, sermaye için yeni kolaylıklar getirmeyi yeğlemiştir. Herkesin ilgisi deprem bölgesine yöneldiği ortamda yapılan bu anlamlı tercih unutulmamalıdır. Devlet memuru olan Orman işletme Şeflerine yasayla verilmiş olan yetki ve sorumluluğu (damga), Orman Genel Müdürlüğü onlardan alarak dilediği kişilere vermesi aymazlıktır. Uygulamaya girdiğinde ormanlarda kontrol edilemez biçimde ağaç kesileceği besbellidir. Ormancılık tarihimizde yaşanmış ve sonuçları acı olan bir durumdur. Özel ormanlara ilişkin olarak getirilmek istenen değişiklik ise ormansızlaştırmayı meşrulaştırıcı ve özendirici niteliktedir. Ormanı ağacı sevenler, çevreciler, iklim değişikliği, iklim krizi konusunda konuşanlar, doğa korumacılar; bu kanun teklifi sizin ilgilendiğiniz varlıklara derin darbeler vuracak. Söyleyecek sözünüz yok mu? Bu nedenlerle Kanun Teklif geri çekilmeli veya yasalaşmamalıdır.

Bu yazı 18.03.2023 tarihinde Ahmet Demirtaş tarafından yayımlanmıştır.

Kategoriler