Kapitalizmin çevre üzerindeki yıkımı büyüdükçe afet tahvili piyasasından beslenen finansal oligarşi de hacim kazanıyor.

Fotoğraf: DepoPhotos

Kansu Yıldırım

“Asrın Felaketi” diye lanse edilen deprem doğal bir afet. Ne zaman sermayenin dinamikleri ve piyasa etiği ile birleşip ivme kazanırsa o zaman “kapitalizmin felaketi”ne dönüşüyor. Sermaye açısından ise ne deprem ne sel ne kasırga ne savaş, tek bir felaket var: Birikim krizi. Birikim krizi, arz ile talep arasındaki dengesizlikten doğan ve pazarla sınırlı kalan devresel dalgalanmalardan farklı olarak, tüm toplumsal formasyonu etkileyen bir kriz türüdür. Sermaye birikim süreçlerinin tıkanması, sermaye ilişkisinin yeniden üretilememesi, siyasal alanda temsil krizi görünümleriyle cisimleşir.

Birikim krizinin üstesinden gelirken çeşitli yollar izlenir. İdari ve hukuki düzenlemeler, meta-dışı alanların metalaştırılması, özelleştirmeler, yeni değerlenme alanlarının yaratılması, genel ücret seviyesinin düşürülmesi, piyasa despotizmi gibi çeşitli araçlarla ve stratejilerle müdahale edilir. Ne var ki kapitalist üretim tarzı yıkıcı çelişkilere sahiptir; “belli bir noktanın ötesindeki her tür iyileştirmeyi dışlar” ve her ne kadar toplumsal üretim süreçleri birleştirilse de “zenginliğin iki kaynağı olan toprağı ve işçiyi kurutarak” yoluna devam eder (Karl Marx, Kapital I).

Doğrudan yaşamın kendisini hedef alan sermaye, yaşayanlar kadar ölenler üzerinden de para kazanmayı amaçladığı nekro-politik araçlara başvurur. Bu araçlardan bir tanesi, geleceği de içererek zamana el koyan, kelimenin tam anlamıyla ne kadar insanın öleceği bahsine endeksli özel teknik para-nesneleri olan “afet tahvilleri”dir (catastrophe bond).

Para ve metalar kendi başına sermaye değildir, bunların sermayeye dönüştürülmesi gerekir, ne var ki bu dönüşüm ancak belli koşullar altında gerçekleşebilir (Kapital I). Bu bağlamda, özgül matematiksel metrik modellemeler, yerküresel ve çevresel istikrarsızlıklar ve çok büyük miktarda paranın bileşiminden oluşan afet tahvilleri, deprem, kasırga, salgın, yangın, savaş gibi durumları finansal sermaye evreninde yüksek getiri imkânına dönüştürür.

Afet tahvilleri, (sigortacıları sigortalayan) reasürans şirketleri tarafından çıkarılan borçlanma araçlarıdır. Bir felaket projeksiyonuna ve öngörüsüne göre belli bir vadeyle çıkarılır. Afet tahvili çıkaranlar, felaket olasılığından endişe duyan, bir afetin yol açacağı mali sonuçlardan korunmak isteyenlerdir. Buradaki motivasyon, büyük yıkım gerçekleştiğinde sigorta ve reasürans şirketlerinin bu zararı karşılamaya yetecek mali ve finansal kaynağının bulunmamasıdır.

Graham Burnett, 2015 yılındaki bir yazısında olası bir İstanbul depreminde çok büyük tazminat ödemek zorunda kalacak Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) büyük bir Alman reasürans şirketi olan Munich Re’yle ve birtakım başka aracılarla olan ilişkisinden bahseder. Birlikte tasarladıkları ve sattıkları afet tahvili yılda yüzde 2,5 oranında kâr getirmeyi taahhüt etmektedir; yatırımcılar paralarını tercihlerine göre bir, iki veya üç yıl vadeyle DASK’ta tutabilmektedir. DASK, tahviller karşılığında aldığı tüm parayı Almanya’daki bir dolar hesabına yatırmayı taahhüt etmiştir. Bu kâğıtlar New York Borsasında çok satıldığından 2015 yılında 400 milyon dolara ulaşmıştır ve para, tahvilin vadesi dolana dek bu hesapta bekletilir. Şayet para bu hesapta beklerken İstanbul’da büyük bir deprem olursa, yüzde 2,5 oranındaki yıllık faiz ödemesi ve anapara buharlaşır çünkü DASK’ın bütün parayı alması ve (en azından teoride) depremden zarar görenlerin ödemeleri için kullanması yüksek ihtimaldir.

Kapitalizmin çevre üzerindeki yıkımı büyüdükçe afet tahvili piyasasından beslenen finansal oligarşi de hacim kazanıyor. Risk yönetimi ve sigorta alanında çalışan şirketlerden Aon’un hazırladığı bir rapora göre global düzeyde reasürans şirketleri 2019 yılında 5,4 milyar dolar değerinde afet tahvili çıkarırken, 2020’de %104 artışla 11 milyar dolarlık afet tahvili çıkarmışlardır.

Türkiye’de Şubat ayındaki depremlerden sonra büyük burjuvazinin ajandasından da tahvil piyasaları çıkmıştır. Eczacıbaşı Holding’den Faruk Eczacıbaşı depremden sonra yazdığı bir makalede depremler için “sosyal etki tahvillerinin” çıkarılması gerektiğinden bahsediyor: “Gerek son deprem felaketlerinden sonra ortaya çıkan uzun dönemli yaraların sarılması için gerekse tekrar gündeme gelen ve bilim insanlarının kesin gözüyle baktığı olası İstanbul depremi için Sosyal Etki Tahvilleri modeli yoluyla finansmanı yöneltebiliriz.”

Eczacıbaşı’nın sosyal etki tahvili olarak bahsettiği tahvil modeli, afet tahvilinden biçimsel olarak farklı olmasına karşın benzer şekilde belli hedefler ve kriterler eşliğinde finansal piyasalarda çalışır. Burada içerik “sivil toplum” ve “paydaşlık” gibi sözcüklerle süslenirken kamudan sermayeye kaynak transferinin devamlılığı belirleyicidir: “(…) kamu kurumu proje için önden fon bulmuş ve yalnızca başarıya ulaşan projeleri finanse etmiş oluyor.” TÜRKONFED’in deprem ön değerlendirme raporuna göre 70,75 milyar doları konut zararı, 10,4 milyar doları milli gelir kaybı ve 2,91 milyar doları işgünü kaybı olmak üzere toplamda 84,06 milyar dolar deprem hasarı hesaplandı. İnsanların varını yoğunu yitirdiği, hayatta kalanların mülksüzleştiği yıkımda üretimi optimize etmeye yönelik zarar hesaplamalarının tümü finansal sermaye evreninde kazanç kapısı olarak görülüyor.

Sermayenin iklim ve toprak üzerindeki yıkımda başlıca fail olduğunu göz önüne alırsak, afet tahvillerinin tetiklenmesine neden olabilecekleri gibi, tahviller aracılığıyla yıkımı sermayeye çevirecek konumdadırlar. Afet tahvili sahiplerinin kitlesel ölüm ihtimalleri üzerine felaket kumarı oynamasını mümkün kılan etken, finansallaşmanın spekülatif ve gölgelerde saklanabilen niteliğidir ve bu onu daha vahşi hale getirir. Finansal serbestleştirme savunucularının arzuladıklarının aksine sistem, akılcı ve saydam olmaktan çok uzaktır, yozlaşmıştır ve bilakis devlet bağımlılığına ihtiyaç duyar. Süreç içerisinde değişen tek şey, yozlaşmışlıktan yararlanan kesimlerdir. Kitlesel ölüm ve doğal yıkım ihtimalleri üzerine bahis açan finansal sermaye en yoz ve kanlı kumarını oynamaya devam ediyor.

Kaynakça:
1. Tülin Öngen, “Devletin Yeniden Yapılanması”, Toplum ve Hekim Dergisi, Cilt 26/6, s. 408.
2.Galip Yalman’ın François Chesnais’den hareketle belirttiği finans kapital (finance capital) ve finansal sermaye (financial capital) ayrımının önemli olduğunu düşünüyorum. Yazıda finans kuruluşlarını ve reel sektör yatırımları olan finans kapitali ifade etmek üzere finansal sermayeyi geniş anlamda kullanıyorum.
3. “İstanbul Depreminden New York Borsasına, Finans Kapitalizminin Felaket Kumarları”, çev. Elçin Gen, https://www.e-skop.com/skopbulten/istanbul-depreminden-new-york-borsasina-finans-kapitalizminin-felaket-kumarlari/5220
4. “İklim değişirken afet tahvillerinin önemi artıyor!” https://tr.linkedin.com/pulse/iklim-değişirken-afet-tahvillerinin-önemi-artıyor-uğur-gülen
5. “Deprem ve sonrası: Sosyal Etki Tahvilleri”, https://yetkinreport.com/2023/03/02/deprem-ve-sonrasi-sosyal-etki-tahvilleri/?utm_source=mailpoet&utm_medium=email&utm_campaign=blogumuzdan-son-newsletter-total-yazi_1 A.g.y.
6. Jan Toporowski, “Parasal Uygulamanın Tanıdık Sandığı: Neoliberal Uluslararası Para ve Finans Rüyası”, Neoliberalizm: Muhalif Bir Seçki içinde, haz. Alfred Saad-Filho, Deborah Johnston, çev. Şeyde Başlı, Tuncel Öncel, Yordam Kitap, s. 187.

Bu yazı 05.03.2023 tarihinde BirGün Gazetesinde yayımlanmıştır.

Kategoriler